ADRIAN DVIR
DİĞER BOYUT VARLIKLARIYLA İŞBİRLİĞİ
Kendi kendilerini üreten kompleks biyolojik sistemlerden oluşan yaşam, evrenlerboyu en hayret verici olgudur. Yaşamın yanısıra, daha da hayret verici olan, şuurun ortaya çıkmış ve bunun gelişiyor olmasıdır. Ayrıca bu, bir kez de olmuş değil, pek çok kez yinelenmiş durumda. Bu yinelenme günümüzde de sürüp gidiyor ve bilgilerimize göre, ebediyen de süreceğe benziyor. Yaşam ve şuur, bu iki şahane olgudan dolayı Yaradan’a şükretmemek elde değil...
Sözkonusu şuur alanları içinde kendi kendine üreyen yeni yeni yaşam formları oluşmayı sürdürüyor ve zeki yaşam çok farklı madde tiplerinden geçerek gelişimini sürdürüyor. Kuşkusuz, bunların pek çoğu bizce bilinmiyor; bilmediklerimiz, bildiklerimizden çok fazla. Diğer gelişmiş yaşam formlarıda, aynen bizim yaptığımız gibi, kendilerinden başka varolan diğer yaşam formlarını keşfetmekteler.
Zaten bu amaçla, yıldızlararası uzaklıkları katederek, diğer gezegenlere gittikleri gibi, dünyamıza da gelmekteler. Işık hızının ötesinde gerçekleşen bu gidiş gelişlerin; şuurun genişlemesine, uygarlıkların ilerlemesine de katkısı olmaktadır. “Varlık varlığın gelişim aracıdır...” ifadesinde anlam bulan bu etkileşim şüphesiz kainatın her yerinde varolan ve olmakta olan yaşam formları için geçerlidir. Bu durum, Bir ve Tek olan Bütün’e hizmetten başka birşey değildir.
Tekamülde ilerlemiş olmanın dinamik sorumluluğu, bu ilerlemeyi sergilemekte zorluk çekenlere yardım hizmetidir. Bu hizmetin de olmazsa olmaz ilk aşaması, insanın ya da olduğu gibi bir gezegenin sakinlerini derinlemesine gözlemek ve incelemektir. Böyle bir enine boyuna gözlem ve incelemeden sonra, yardımın şekline ve nasılına karar verilir. Ayrıca, gezegenler arası organizasyon(lar)ın da olurunu almak şarttır. Sonra, hedef gezegende bu yardım hizmetine en yatkın (o gezegenin yerli halklarından) yardımcılar (aracı varlıklar) seçilir. Bu insanların da rızaları alınarak işbirliği önerilir. Bu, hiç kuşkusuz, büyük bir cehit ve sabır işidir.
Yardım hizmetinin şeklini ve ilk uygulamalarını o gezegenin insanlarının genel özellikleri ve öncelikli ihtiyaçları belirler. Örneğin, dünya gezegeninde olduğu gibi, çeşit çeşit hastalıkların yaygın olduğu (ayrıca da, bunlara zaman zaman yenilerinin eklendiği bir ortamda, oranın insanlarının rahatsızlıklarının ele alınması; yani, genel anlamda şifacılıkla başlanması sözkonusu olabilir ki bunun uygulamalarının örneklerini dünyanın çeşitli yerlerinde görüyoruz.
Kuşkusuz, böyle (gezegenler arası, hatta boyutlar arası) bir işbirliğinin yararı, sadece hedef gezegenin insanlarına yardım götürmekle sınırlı değildir; bu hizmeti götürenlerin de bundan nemalanmaları sözkonusudur: Örneğin, dünya insanına yönelik böyle bir hizmet operasyonunda; dünya dışından gelen zekalar dünya beşerinin biyolojik / psikolojik sistemlerini incelemek ve tanımak fırsatını da bulurlar ki, bu onları mevcut bilgilerine / bilimlerine küçümsenmeyecek bir katkı oluşturur. Bu şekilde evrensel bir ilkenin gereği yerine getirilmiş olur: Varlık, varlığın gelişim aracıdır ve tezahüratın tüm birimleri birbirini geliştirmek için vardır.
Şimdi, yukarıda açıklamaya çalıştığımız bağlamda hizmet vermeye çalışanlardan biri olan İsrail’li Adrian Dvir’in, 1994’den beri dünyadışı zekalarla / varlıklarla gerçekleştirdiği işbirliğiyle ilgili bazı bilgiler sunalım
Adrian Dvir 1994’den beri, dünya dışı varlıklardan oluşan özel bir grup ile şifa ağırlıklı çalışmalar yapmaktadır. A.Dvir’in, dünya dışı varlıklarla sürdürmekte olduğu bu şifa celseleri çerçevesinde zamanımızdaki medikal yöntemlerle tedavi edilememiş birçok rahatsızlık sadece giderilmekle kalmamış, onların eski yaşamlardaki kökenlerine kadar da inilmiştir. Bundan da ayrı olarak, A.Dvir; galaksimizin değişik köşelerinden (ve hatta başka galaksilerdeki gezegenlerden gelen varlıklardan çok çeşitli konularda bilgiler almakta ve bu bilgileri yazılı ve sözlü olarak dünya insanıyla paylaşmakatadır. Dvir’in yazdığı ve birçok dile çrevrilmiş ‘Healing Entities and Aliens’ “Şifacı Varlıklar ve Dünyadışı Yaşamlar” adlı kitabı, bu konuda önemli bilgiler içermektedir.
Günümüzde, dünyada binlerce dünya dışı kökenli araştırmacı grup etkin durumda çalışmalarını sürdürmektedir.
Esasen bu, evrensel yardımlaşma ve dayanışma yasasının gereğidir. Evrenler, değişik şuur düzeylerinde bulunan varlıklarca meskun durumdadır ve bunlardan gelişmiş / uyanmış durumda olanlar, uyanmakta olanlarında uyanmasına / gelişmesine katkıda bulunmayı vazife bilmektedir. İşte bu doğal durumun gereği olarak; teknolojik ve içsel gelişim düzeyleri bizlerden çok farklı uygarlıkların temsilcileri aramızdadırlar. Bu nedenle, her zaman belirttiğimiz gibi, aslında Ufolojinin görünmeyen yanı görünen yanından çok daha büyük ve evren kapsamlıdır.
Şimdi bu yazımızın asıl konusu olan A.Dvir’le işbirliği halinde bulunan dünya dışı varlıklara tekrar dönecek olursak; aktarılan bilgilere göre, Dvir’le temasta olanlar, çoğunluğunu 54 gezegenlik bir tür konfederasyondan oluşan evrensel bir birliğe mensup gezegenlerin varlıkları oluşturmaktadır. Bu varlıklar, A. Dvir’in medyomluğu aracılığıyla, dünyalıların dünyada tedavisi mümkün olmayan rahatsızlıklarının ve hastalıklarının giderilmesine vesile olmaktadırlar. Bu iyileştirmeler ve hata (kansız) ameliyatlar aynı zamanda onların araştırma tezlerinin konusunu oluşturmaktadır. Bu şekilde dünya insanını daha iyi tanıma fırsatı bulduklarını ve bu sayede de bizlere daha çok yardım etme şansını yakalayabildiklerini söylemektedirler. Onların bu araştırma ve yardımları hiç kuşkusuz dünya gezegeniyle sınırlı olmayıp, başka gezegenlerdeki yaşam formlarını da kapsamaktadır.
Şimdiye kadar A.Dvir’le işbirliği halinde bu varlıkların sergiledikleri en belirgin tavır; gerek medyoma, gerekse hastalara karşı (özelikle de onların seçme özgürlüklerine) saygılı olmaları şeklinde belirginleşmiştir.
UZAYIN DERİNLİKLERİNDE DEV BİR YAPI VE TÜNELLER AĞI...
1994 yılından beri dünya dışı varlıklarla işbirliği halinde, ağırlıklı olarak şifa çalışmalarını sürdürmakte olan Adrin DVIR zaman zaman (5.ci ve daha yukarı boyutlara mensup) bu varlıklardan, onların ve evrenin, hatta dünyanın genel durumuyla ilgili bilgiler de almaktadır. Bu bilgileri, dünyanın birçok yerinde katıldığı uluslararası kongrelerde, seminerlerde, tv programlarında ve şifa çalışmalarında insanlarla paylaşmaktadır. A.Dvir’in genellikle bigisayar aracılığıyla iletişim kurarak bu bilgileri almaktadır.
Farklı boyutlardan varlıkların tedavi edildikleri belirtilen sözkonusu (başlıkta anlamını bulan dev yapı) dünya dışı varlıkların verdikleri bilgilere göre, uzayın derinliklerinde denilecek kadar dünyadan uzakta ve piramit biçimindedir. Boşlukta asılı olarak durduğu belirtilen bu yapı, hem hastane hem de tıbbi çalışmaların / araştırmaların yapıldığı bir merkez durumundadır. Bu piramit şeklindeki yapı; içinde toplanan bilgi birikimine paralel olarak kendisi de giderek kusursuzlaşmaktadır. Hatta bu durumda onun bir canlı olduğu (yani, ruhsal bir tesirlilik altında bulunduğu) söylenebilir.
Bu premidal yapıya evrenin çeşitli yerlerinden (hatta dünyadan da) ‘tüneller’ ulaşır. Verilen bilgilere göre; bu ‘tüneller’in içinde, yol boyunca ve bir uçtan ötekine, ‘sıfır kütle girişim’ sözkonusudur. Bunan dolayı da; bu tünellerden herhangi birinin bir ucuna kadar gelen bir varlık (ya da herhangi birşey) merkez tarafından (yani, piramidal yapının bulunduğu mekan tarafından) hemen hemen sınırsız bir hızla çekiliverir. Bu tüneller ‘kara delikler’den (onların çok güçlü gravitasyonel etkisine kapılıp, yakalanmaması için) olabildiğince onlardan uzak bölgelerden geçirilir. Bu tüneller, aynı zamanda, evrenlerin ve boyutların çeşitli yerlerindeki ‘dünya dışı klinikler’i de sözkonusu piramidal dev yapıya bağlar. Bu kliniklere başvuran hastalardan alınan değişik kan ve doku örnekleri, gerektiğinde anında merkez kliniğe aktarılır. Gereksinim duyulan malzeme de; merkezden alınarak, dünya dışı kliniklere (ki bunlara dünyadakiler de dahildir) aktarılır.
Bu ‘tüneller’in dünyaya doğru uzananlarından hemen hemen en büyüğü (izdüşümü) İran Körfezinin üzerlerinde bir noktada bulunmaktadır. Bu tünelin öteki ucunun Sirius’ta olduğu söyleniyor. Onun girişini bulmak için atmosfer dışına çıkmak gerek. Bu oldukça geniş bir tünel olup (hemen hemen Avustralya Kıtası kadar), gerektiğinde ana gemiler bile bu tüneli kullanır. Ana gemi, o bilinen cüssesiyle, tünelin ağzına gelir gelmez, bir anda kendisini öteki uçta buluverir. Bu ‘tünel’in oluşturuluş zamanı, ‘54’lü konsülün oluşturulmasıyla hemen hemen eşzamanlıdır. Bu “54 uygarlığın” temsilcileri aralarında konsülü oluşturup, bu konuda irade beyanında bulunduktan sonra, dünyaya doğru bir ‘tünel’ de inşa edilmişti. Tünelin oluşturulması (dünya yılıyla) yaklaşık olarak 5 milyar yıl öncelerine rastlar ki o zamanlar dünya gezegeni henüz meskün değildi. 54’lü Konsül, dünyada oluşacak uygarlığa göz-kulak olma görevini ve sorumluluğunu daha o zamanlar elealmıştı. İşte o zamanlardan beri, sözkonusu uzay tüneli ve onun dünyaya bakan ucundaki ‘yıldız kapısı’ işlevini sürdürmektedir. Ama son 5000 (beşbin) yıldan beri, bu ‘yıldız kapısı’ ve tünelin kullanımı olabildiğince azaltılmış ve en az düzeye indirgenmiştir. Çünkü, ‘tünel’ aktif durumdayken, dünya üzerindeki sıradışı etkinlikler algılanabilmektedir.
Şimdiki (dünya üzerinde bulunan) ET-klinik etkinliklerini bugünlere hazırlama çalışmalarında da bu ‘tünel’ çok kullanılmıştır. Meteor yağmuru olduğu zamanlarda, meteor taşlarının bir kısmı bu ‘tünel’ tarafıdan yutularak, dünyaya düşmeleri önlenmektedir. ‘Yıldız Kapısı’, çalışması için gerekli enerjiyi kendisi üretir ve bu enerji üretimi ebediyen sürecek işlevselliğe sahiptir
‘Uzay Tünelleri Ağı’na açılan daha küçük bir ‘kapı’, daha çok Firavunlar Dönemi’nde aktifti ve onun öteki ucu her tarafı çöllerle kaplı bir gezegene açılıyordu. Girişi, toprağın biraz üzerinde olan bu tünelin genişliği, orta büyüklükte 15 apartman büyüklüğündeydi. Onun öbür ucu, yukarıda belirtildiği gibi, üzerinde kum ve tozdan başka birşey olmayan bir gezegendeydi. Her ‘Yıldız Kapısı’, o ‘kapı’yı inşa eden / oluşturan gezegene (ya da uygarlığa) aitti. Bunlardan başka, irili ufaklı başka ‘tünel ağızları’ (ya da ‘Yıldız Kapıları’) da vardır: Bunlardan biri Teksas’ta, ötekisi Nevada Çölü’nde, bir başkası da Niagara Şelaleleri yakınındadır. Ayrıca, Meksika’da (başkent Mexico City’nin yakınlarında) iki ‘tünel’ girişi daha bulunmaktadır. Bir tane Güney Amerika’da , bir tane de Danimarka’nın kuzeyinde denizin dibinde bulunmaktadır. Almanya’nın bulunduğu toprakların üzerinde de, minik denebilecek ‘kapılar’ bulunmaktadır.
“GÖZLEMCİ”
26 Nisan 1997’de Adrian şifa çalışmalarından birini sürdürürken, birlikte çalıştığı öteki dünya dışı varlıkların arasında, o zamana kadar hiç görmediği bir varlığın mevcudiyetini hissederek, kim olduğunu sorduğu zaman, varlık kendisinin bir ‘gözlemci’ olduğunu söylemişti.
Adrian (A): Nerelisiniz?
Gözlemci (G): Andromeda.
A: Buradaki rolünüz nedir?
G: Buradaki tıbbi grupların nasıl çalıştıklarını görmeye geldim. Bu tıbbi grupları gönderen / görevlendiren merkezleri temsil ediyorum.
(‘Gözlemci’nin dış görünüşü, bir dünyalıdan çok farklı değildi. Tıknaz, dazlak kafalı, kahverengi pelerinli; boynunda, ucunda iri bir kristal kolyesi olan bir erkekti.)
A: O kristali niçin takıyorsunuz?
G: O iletişim amaçlı bir kristal, daha doğrusu, bir tür bilgisayardır. Sizin çiplerinize benzer minik bir bilgisayar vardır onun içinde.
A: Dünya üzerinde araştırma yürütmekte olan (dünya dışı kökenli) varlıklar birbirinden bağımsız ve kendi iradeleri doğrultusunda mı geliyorlar, yoksa merkezi bir organizasyon mu sözkonusu?
G: Organize olarak geliyorlar.
A: Bunlar dünyaya gelmeden önce, bizlerle nasıl iletişim ve etkileşim kuracakları konusunda bilgilendiriliyor mu?
G: Evet, bu konuda hepsinin genel bir bilgisi vardır. Ama yine de her araştırma grubu, kendi çalışmalarında ötekilerden bağımsızdır ve liderlerinden yönlendirme alırlar. Dünya üzerinde değişik araştırmalar yapmakta ve dünyayı ve dünyalıları etüd etmekte olan 12.000 farklı araştırma grubu bulunmaktadır.
A: O halde, dünya üzerinde aktif durumda pek çok dünya dış kökenli varlık bulunmakta.
G: Evet, bugünlerdeki (1997 itibariyle) istatistiklere göre; her dört dünyalıya bir dünyadışı araştırmacı düşmektedir.
A: Çok büyük bir rakam bu.
G: Evet, az değil...
A: Her ne zaman, üzerinde yaşam barındıran bir gezegen keşfedilse; onun yüzeyine hemen araştırma / inceleme grupları mı indirilir?
G: Evet, genellikle olan budur. Araştırmaya, keşfetmeye değer pek çok ilgi alanı her zaman vardır. Dünya gezegeni bu bakımdan çok zengin. Dünyanızda hemen hemen her türden konuyu ele almış, incelemekte olan pekçok araştırmacı (dünyadışı kökenli, çeşitli uygarlıklara mensup) grup etkinlik halindedir. Bu incelemeler ve gözlemler; hem onları öğrenmek, hem de daha iyi hale getirmeye yöneliktir.
A: Öyle görünüyor ki, dünya bu haliyle, dünyadışı uygarlıklar için sanki büyük bir antropoloji laboratuarı...
G: Haklısın, dünya gerçekten de dünya dışılılar için öyle...
A: Siz nerelisiniz?
G: Benim adım ‘Menachem’dir ve ‘Exozius’ adlı bir gezegenden geliyorum. ‘Exozius’, dört güneşli bir sistemde bulunan bir gezegendir. Güneşlerimizden ikisi kızıl, küçük ve karanlıktır.
A: İki güneşli sistemler (binary solar systems) işitmiştim ama, dört güneşlisini şimdi ilk kez sizden işitiyorum. Bunlar uzayda nasıl hereket ediyorlar?
G: Eliptik yörüngelerde hareket ederler. Bizim güneş sistemimiz, buradan birkaç milyar ışık yılı uzakta farklı bir galaksidedir ve sizin teleskopların algılama alanı dışındadır. (devam edecek)