Mayalar 2
Mayalar M.S. 300’lü yıllarda imparatorluklarını kurmuş olan bir Orta Amerika toplumudur. Paleolitik çağ (yontma taş devri) teknolojisine dayanan, tekerleği bile tanımayan Maya Uygarlığı, yaşadıkları bölgeyi anıtmezarlar, görkemli tapınaklar ve gözlemevleriyle süslemiştir. Mayalar, gezegenimizin hiçten bir uygarlık kuran, geçmişi pek çok bilinmeyenle dolu, astronomi üzerine geniş bilgiye sahip gizemli ırklarından biridir.
Güney Amerika’nın en çarpıcı özellikler taşıyan medeniyetlerinden biriydi MAYA. Maya uygarlığı en parlak döneminde yani 987 ve 1511 yılları arasında Guetamala’dan Meksika’ya kadar yayılmıştı. Mayalar henüz tekerleği bile tanımıyorlardı ama geride zamanımıza kadar gelen inanılmaz derecede yüksek seviyede bir uygarlık bırakmışlardı. Mayalar astronomide , matematikte , tıpta , eczacılıkta, fizik ve kimyada şaşırtıcı ilerlemeler kaydetmişlerdi. Kendi çağlarında yapmış oldukları gözlemevleri 18.yüzyıldaki Paris gözlemevlerinden daha mükemmeldi.
Günümüz bilim adamlarının büyücü olarak nitelendirdikleri İnka ve Maya operatörlerinin yaptıkları beyin ameliyatlarında aldıkları sonuçlara bu günkü tıp ancak erişebilmektedir. Trefinasyon adı verilen bu beyin ameliyatı , kafatasında belirli bir yerde dört köşe veya yuvarlak bir kapak açılması, beyin üzerinde gereken operasyonun yapılmasından sonra yeniden kapatılmasından ibaretti. Kafatasının özellikle tepe kısmında ağrı duymayan bir bölge bulunduğundan birkaç saat kadar süren ameliyat sırasında kişiye herhangi bir uyuşturucu madde vermeye bile gerek kalmıyordu.
Mayaların astronomi alanındaki başarılarını ve bilgilerini ispatlayan en ünlü örnek Maya Takvimidir. Bu takvim Dünya ve Venüs’le ilgilidir. Maya rahipleri ince ve kusursuz hesaplara dayanan bu takvim sayesinde Venüs gezegenindeki bir yıllık süreyi ve Dünyamızdaki yıl için vardıkları gün sayısı ise 365,2420 idi. Bu gün kabul edilen gün sayısı 365,2422’dir. Maya astronomlarının bir çalışması da ay takvimini çıkarmış olmalarıydı.
Sıfırı ilk defa yaratan ve hesaplarında sık sık kullanan Mayalar matematiğe karşı bir çeşit tutku duyuyorlardı. Bazı hesapları 64 milyonu , bazıları da 400 milyonu kapsıyor ve bütün bu hesaplar Venüs yılını , Dünya yılını hatta Ay yılını ve TZOLKİN diye adlandırılan 20 şer günlük 13 ayı olan Kutsal Yılı ölçmek için kullanılıyordu.
Mayalar zamanı devirlere ayırmışlardı. 7200 günlük, 144,000 günlük ve 64 milyon yıllık devirler gibi. Rakamlar Maya toplumu için dini ve bilimsel bir önem taşıyordu. Gezegen hesaplarından tapınakların inşasına kadar takvim her şeyin ölçüsüydü. Tapınakların inşası, yapılacağı yerin seçimi, binanın yüksekliği takvimin incelenmesinden elde edilen sonuçlara göre , belirli bir tarihte ve yerde yapılıyordu.
Bu astronomik takvim Maya uygarlığının sosyal, kültürel ve dinsel yaşantısını yönetiyordu. Astronomi ise temel bir ölçü olmuştu. Ama neden Maya toplumuyla uzay arasında böyle bir bağlantı vardı?
Tekrarlanan sembol gökyüzünden uçarak gelen , insanlara bilgi ve barış getiren , görev süresi sona erdiğinde ise yeniden geri döneceğini vaat ederek , uçan gemisiyle göklerde uzaklaşıp kaybolan Tanrı motifidir.
Meksika yerlileri Toltekler ve Mayaların benzer türdeki bir başka Tanrısı da Uçan Yılan KUKULKAN ya da KUETZALKOLT idi Efsaneye göre Kukulkan 19 arkadaşı ile birlikte Yucatan’a gelmiş, burada on yıl yaşamıştı. İnsanlara uygarlık ve iyiliğe götüren yasalar bıraktıktan sonra güneşe doğru uçup gitmişti.
1935 yılına gelindiğinde Palenque’de Tanrı Kukulkan olduğu sanılan garip bir yaratık heykeli bulundu. Geniş kemerli kısa bir pantolon, yakası açık ceket giyen tanrının başında da antenli bir miğfer vardı. Önü sivri , arkasından ateş fışkıran garip bir alete binmiş ve elini hemen önündeki bir dizi alete uzatmıştı. Ayağını da pedala benzeyen bir şeye basıyordu. İşte Güney Amerika yerlileri göklerden gelen Tanrı Kukulkan’ı böyle görmüşlerdi.
Yapılan araştırmalar Maya ve inkalar’ın beyaz Tanrılarının kullandığı uçan makineleri tapınaklarında, el yazmalarında şemaları ve açıklamalarıyla ayrıntılı olarak anlatıp çizdiklerini gösteriyor.
Troano, Magliabecchiano, Dresde el yazması gibi eserler bu gün dünyanın başlıca ulusal kitaplıklarında saklanırlar. Perez el yazması ise 1863 de Paris’te kraliyet, şimdiki adıyla Ulusal Kitaplığında bulunmuş , araştırmacı-yazar Robert Charroux’un yorumlamaya çalıştığı önemli bir belgedir. Charroux el yazmasında esas olarak şu sonuçları çıkarmıştır: